Konya evden eve nakliyat
Ahmet AKBAŞ
0(534) 278 66 26
Herşey bundan tam 96 yıl önce Bandırma vapuru ile 19 mayıs 1919 gecesi Samsuna çıkması ile başladı. Türkiye cumhuriyetinin temellerinin atıldığı 7 düvele karşı. Milletin birlik ve beraberlik içerisinde Anadolunun düşmandan temizlenmeye başlamasının yıl dönümü.
Bugün, 19 Mayıs 1919 gününe geri gitmek lazım, Bugün, hatırlamak lazım, Ne kadar üzülsek de, ne kadar bugün yaşananlardan dolayı isyan etsek de, Bugün, Atamızın hangi şartlarda bu Millet için yola çıktığını bilmek lazım… Yıl 1919; “Osmanlı ülkeleri tüm tüme parçalanmıştı. Ortada bir avuç Türkün barındığı bir ata yurdu kalmıştı. Son sorun, bunun da paylaşılmasını sağlamak için uğraşılmaktan başka bir şey değildi. Osmanlı Devleti, onun bağımsızlığı, padişah, halife, hükümet, bunların hepsi anlamını yitirmiş birtakım anlamsız sözlerdi. Neyin ve kimin dokunulmazlığı için kimden ve ne gibi yardım istemek düşünülüyordu? Öyleyse sağlam ve gerçek karar ne olabilirdi? Baylar, bu durum karşısında bir tek karar vardı. O da ulus egemenliğine dayanan, tam bağımsız yeni bir Türk devleti kurmak.” Nutuk’tan alıntı 16 Mayıs 1919 Ve Samsun'a hareket 15 Mayıs 1919, O’nu Samsun'a götürecek olan Bandırma Vapuru'nun kaptanı İsmail Hakkı Bey'i makamına çağırır yolculuk hakkında bilgi alır ve ertesi gün öğle üzeri hareket edeceklerini bildirir. Yolculuk günü vapur, Sirkeci Garı açıklarında İngilizler tarafından aramaya ve kontrole tabi tutulur ve Mustafa Kemal, Beşiktaş İskelesi'nden motor ile Kız Kulesi açıklarında vapura biner. Vapur hareket etmeden önce Rauf Bey Mustafa Kemal'e "yola çıkmayın, işgal kuvvetlerine mensup bir torpido tarafından takip edileceksiniz ve vapur batırılacak" der fakat O, yolculuğun plânlandığı gibi süreceğini söyler. Vapur Mustafa Kemal ve 18 askerle beraber 16 Mayıs 1919 tarihinde öğle üzeri İstanbul'dan Samsun'a doğru yola çıkar. Rauf Bey'in belirttiği İngiliz gemisi, Bandırma Vapuru'nu izlemeye başlar ancak Karadeniz'e açıldıktan sonra fırtınalı havada izlerini kaybettirir. Mustafa Kemal, İsmail Hakkı Bey'e karaya yakın bir rota izlemesini ve düşman saldırısı halinde gemiyi en yakın sahile oturtmasını emreder. Sert havada, dalgalı bir denizde yol alan gemi 17 Mayıs günü gece saat 23.00 civarında İnebolu Limanı'na girer, 18 Mayıs 1919 tarihinde öğle üzeri 12.00'de de Sinop Limanı'na yanaşır. Üsteğmen Hikmet Bey sandal ile kıyıya çıkar ve yolda olduklarını Samsun Tümen Komutanlığı'na telgraf ile bildirir. Bandırma Vapuru, bu telgraftan bir gün sonra da 19 Mayıs 1919'da Samsun'a varır. 19 Mayıs 2012 Ülkede umutların tükenmeye başladığı anda O; “Türk Milleti için bağımlı yaşamaktansa ölmek daha iyidir” diyerek Samsun’a çıkar ve bağımsızlık mücadelesine başlar. Bu milletin esaret 2 altında kalamayacağını, kutsal vatan toprağımızın işgal edilemeyeceğini yedi düvele haykırır. Türkiye Cumhuriyetine giden yolun başlangıcı olan 19 Mayıs Türk tarihinin dönüm noktasıdır. Yok edilmek istenen bir ulus 19 Mayıs 1919 günü yeniden var olmuştur. İşte bu yüzdendir ki Cumhuriyetimiz kurulduktan sonra Sevgili Atamız 19 Mayıs gününü doğum günü olarak kabul etmiştir. 19 Mayıs 1938 yılından beri Milli Bayram olarak kutlanmıştır. Ancak Sevgili Atamız “doğum günüm” dediği bu kutlamalara sadece bir kez katılabilmiştir. “Ben, 1919 yılı Mayıs ayı içinde Samsun’a çıktığım gün, elimde maddi hiçbir güç yoktu. Yalnız büyük Türk Ulusunun Soyluluğundan doğan ve benim vicdanımı dolduran yüksek ve manevi bir güç vardı. İşte ben bu Ulusal güce, bu Türk Ulusuna güvenerek başladım. Ben Türk ufuklarından bir gün mutlaka bir güneş doğacağına, bunun hararet ve kuvvetinin bizi ısıtacağına o kadar emindim ki bunu adeta gözlerimle görüyordum.” Diyen Sevgili Atamız için, 93 yıl sonra bugün O’nun inandığı Türk Ulusunun soyluluğundan doğan yüksek manevi güç nerede? Biz kaç kişi kaldık? Her karış toprağında kanla sulanmış kırmızı gelincikler açan bu vatanı kimlere emanet ettik? Yeniden var oluş günümüz olan bugün, Cumhuriyetin yavaş yavaş yok edilişinin günü olmuştur! Tüm engelleri aşarak yine meydanlara ellerimizde al bayraklarla koşacağız, yeni yönetmeliği kim umursayacak ki! Yine yüreğimizin sesini haykıracağız, militarizmden bahsedenleri kim dinleyecek ki! Atamızın yaş gününü ona yakışır şekilde yine kutlayacağız, emanetine sahip çıkacağımız yeminleri ederek. Ya sonra… Ya 20 Mayıs 2012 günü ne yapacağız? Bir sonraki isyana kadar köşemize çekileceğiz ve milli egemenliği teslim ettiklerimiz ise Cumhuriyetin tüm değerlerini yerle bir etmeye devam edecekler… Atamın dediği gibi, hepimiz son nefesimize kadar, Türk milletinin nefesinin sönmeyeceğini ve onun ebedî olduğunu göstermeye devam etmeli, yılmamalıyız. 19 Mayıs 1919 günü doğan güneşin batmasına izin vermeyeceğimizi haykırmalı, yeniden o güneşin hararet ve kuvvetinin bizi ve gelecek nesilleri ısıtması için mücadele etmeliyiz arkadaşlarım. “Milli irade kendi istikametinde bir nehir gibi coşup taşacaktır. Mücadeleyi her noktasından düşünerek kabul etmiş bulunuyoruz. Memlekette umduğumuz milli uyanış ve coşku hâsılolmuştur. Sadece dayanıklı olmak ve vazifede kusur etmemek temel şarttır.” Mustafa Kemal ATATÜRK 3 Evet, Atamın söylediği gibi; Sadece dayanıklı olmak ve görevlerimizde kusur etmemek temel şarttır! Mustafa Kemal'i düşünüyorum; Ölmemiş bir Kasım sabahı; Yine bizimle beraber her yerde. Yaşıyor dört köşesinde vatanın; Yaşıyor damar damar yüreklerde. Doğum günün kutlu olsun Atam! Şenay Önder TSKF Başkanı 2010 – 2012 ● ● ● Halkçılar Bizler gezegenin saf gümüşüyüz, İnsanın sahici maden filizi, Can verdik süregelen denize: Kale bedenine umudun: Bir gölge dakikası köreltmez bizi, Hiçbir can çekişme bizi öldürmeyecek.
Gençlik, Spor ve Bayramı! 19 Mayıs 1919 tarihi, Türkiye Cumhuriyeti’nin tarihindeki dönüm noktalarından biridir. Mustafa Kemal Atatürk’ün Samsun’a ayak bastığı tarih olan 19 Mayıs aynı zamanda “Gençlik ve Spor Bayramı” olarak kutlanmaktadır. Atatürk Millî Mücadele sıralarında Türk milletini ileri götürecek ve köhnemiş fikirlere karşı gelecek olanların genç fikirler olduğunu görmüş ve özellikle de gençliğe ağır bir sorumluluk yüklemiştir! Cumhuriyetimizi emanet etmiştir. Emaneti elinde bulan o zamanın gençleri, yaşları ilerledikçe bir türlü emaneti bırakmayınca, emanet ya ellerinden alınmak istendi, ya da baktılar ki ısrarla bırakmıyorlar, bu seferde durumu kurtarmak için gençlik yaş sınırını yükselttiler. Belki de bu yüzden politika dünyamızda 70, hatta 80’li yaşlarda genç politikacılar görüyoruz. Her sene 19 Mayıs’larda gençliğe “kutlu olsun” diyoruz. Yıllardır gerçek anlamda ki gençliğin içerisinde olan biri olarak, kutluyorum gençlik bayramlarını. Ama gerçek o kadar sırıtıyor ki, aslında kutlanası bir şeyin olmadığını! Yüzlerinde geleceğe dönük soru işaretli bakışlar ve beyinlerinde yaşama dönük endişel, korkular. Her bir gencin üniversiteden ya da askerlikten sonra sahip olmak istediği tek bir gerçek var ki o da “iş”tir. Tüketime yüzünü dönen bir politik gidişte sadece üretkenliğin azalttığı işsizlik kavramını nasıl benimseriz, büyük bir soru işaretidir. Kendini kurtarmış, gelecek endişesi olmayan yaşlı gençler için bir işsizin ana-baba parası ile hayatı sürdürme zorunluluğunda bırakılması ne anlam ifade eder, bilinmez. Diğer taraftan da şanslıyız ki bugünün gençliği artık eskisine göre daha bir fazla sorgulanıyor. Her olayın başında ya da sonunda gençliği görür oluyoruz. İtirazları, karşı gelişleri ve düzenlemelere katkı paydaşlıklar artıyor. Bugünün geçliği dünya savaşlarını görmemiş, nükleer bombaların yarattığı yıkıcılığı ve radyoaktif serpinti etkilerini bilememiş, Birleşmiş Milletlerin bir dünya savaşı çıkması halinde yeryüzünün Taş Çağına dönebileceğine dair raporlarını okumamış gençliktir. İşte, yetişkinlerin yarattığı böyle bir dünyayı da gençler anlamsız ve bir çılgınlık ortamı bulmaktadırlar. Böyle umutsuz bir dünyaya yalnız göz yummakla kalmayan, bu potansiyel cehennemin yaratılmasına katkıda bulunan yetişkinler toplumuna da karşı şimdi ki gençlik. Gelişmiş pek çok ülkede milyonlarca gencin “barışçılığa” karşı yaptığı gösteriler de bu yüzden. Gençler “abc” denildiği zaman silah terimleri yerine, yüz milyonlarca okuma yazma bilmez için hazırlanacak alfabenin ilk üç harfini anlamak istiyorlar. Dünya üzerinde son 50 yıl içinde şiddet, yüz kızartıcı bir “inceliğe” ve “ustalığa” vardırılmıştır. Tarihin birçok sezonunda görülen en kıyıcı davranışlar, son 50 yılın olayları yanında pek bir soluk kalmaktadır; işkenceler, bilimsel yöntemle düzenlenmiş kitlesel kıyımlar, kütlesel sürgünler, savunma olanaklarından yoksun kurbanların ya da tüm halkların baskı çizmesi altında ezilmesi, terörizmin en insanlık dışı dehşet verici biçimleri ve son olarak da atom savaşı tehdidi ve dehşet dengesi. Jean Onimus şöyle demektedir: “Gerçekten, toplumumuz gitgide büyüyen teknolojiye yöneldikçe, yeni fizik ve moral şiddet yollarını açarak, özel yaşantı hakkımıza karışmakta, beyinleri yıkamakta, insan davranışlarını denetlemekte ve çok çeşitli baskılarla özgürlüğümüzü tehdit etmektedir. Bilinçlenmeye yeni yeni tomurcuklanan dünyamızı kasıp kavurmakta olan politika, iktisat ya da ırk çatışmalarına bakınca ve çağdaş bilimin sağladığı fetih ve boyunduruk altına alma güçlü silahlarını düşündükçe, şiddet mengenesinin bizi kıskıvrak pençesine alıp almadığını, artık bunu kırmak için dünya vicdanına hiçbir seslenişin bile sonuç vermeyeceğini kendi kendimize umutsuzcasına sorabiliriz.” Bugünkü genç kuşağın yetişkinler toplumuna karşı başkaldırışına benzer davranışlar, başka ölçülerde, başka nedenlerle ve başka koşullar altında da olsa, her kuşağın başından geçmemiş midir? “Kuşaklar arası karşılıklı anlayışsızlık” bir bakıma sosyal gelişmenin, yarınlara uzanışında doğal bir kuralı değil midir? Neden şimdiki gençliğin ayaklanışı bu boyutlara, bu yoğunluğa, kimi zaman bu yıkıcılığı bulmaktadır? Bunun çeşitli nedenleri arasında, çok hızlı artan dünya nüfusu içinde gençlerin sayıca ve oran olarak çok artmış olmasıdır. Sayısı artan ve topluma gitgide daha etkili olarak katılma istekleri gösteren bu gençliğe karşı “topluma kabul etme” hazırlıklarının yapılmamış olması da tedirginliğin başını çekmektedir. Öte yandan, bu teknoloji-ötesi toplum, gençlere potansiyel olanaklar sağlarken, sayıları geometrik diziyle artan gençlerin yerini makineler almakta, otomasyon, her girdiği kapıyı, bu kapıdan geçebilecek binlerce gencin yüzüne kapatmaktadır. Böyle bir toplumun her alanında (fabrikalarda, üniversitelerde, parlamentolarda, yönetimde, işletmede, tarımda) artan bir oranda, yetişkin yaşlılar kilit noktalarında görünmektedirler. Çoğu zaman bu yaşlılar, yalnız günlük olup bitenleri kavrayacak yeteneklerden değil, aynı zamanda geleceği göz önünde tutarak yaşamak yeteneklerinden de büyük ölçüde yoksun olabilmektedirler. Gençlerin geleceğe ilişkin umutları, çoğu zaman yetişkin yaşlılar için, geçmişin başarı anıları ya da hayal kırıklıklarından başka bir anlama gelmez olmuştur. Eski yüzyılların durgun ve durağan toplumlarında, insan, hayata belirli bir bilgiyle atılır ve deneyimyle olgunlaşır sayılmaktaydı. Böylece, yaşlandıkça, daha büyük sorumluluklar alacak duruma gelirdi. Bugünün çağdaş bilim toplumunda, “bilgi ve deneyim”nin yerini “bilgi ve yaratıcılık” almaktadır. Yenilikler, keşifler, yeni durumlar ve yeni davranışlar öylesine önem kazanmaktadır ki, artık “deneyim” gelecek ateşleri yakmak için sönmüş kibritleri saklamak anlamına gelir olmuştur. Genç nüfusta bu artış temposu, gençliği bir “azınlık” olmaktan da çıkarmaya yönelmektedir. Belki yakın gelecekte, gençliğin topluma uyarlanması (intibakı) sorunu yerine, topluma yetişkinlerin uyarlanması sorunu söz konusu olacaktır. Umalım ve dileyelim ki bu 19 Mayıs son kitlesel amaçsız kutlanan bayramımız olsun ama her sene her genç için işsizlık ve eğitim sorununun çözüldüğü çoşkuyla kutlanan bir büyük bayram olsun.
50 - SAKYATAN BAKIRTOLU ŞATIR HAFTALIK VE PAZAR OTOBÜS TARİFESİ Konya Büyükşehir belediyesi HAFTALIK VE PAZAR Otobüs tarifesi, hareket saatleri ve güzergah bilgileri
Konya Büyükşehir Belediye Başkanı Tahir Akyürek, 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı dolayısıyla bir kutlama mesaj yayımlayarak, tüm dünya çocuklarının bayramını kutladı.
Konya Büyükşehir Belediye Başkanı Tahir Akyürek, 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı mesajı şöyle:
“Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin açılışının 98’inci yıldönümünü...